Özgürlük Hukukun Üstünde Değildir

Özgürlük Hukukun Üstünde Değildir
Son günlerde basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü kisvesi altında yürütülen tartışmalar, aslında hukukun temel ilkelerini göz ardı eden bir noktaya evrildi.
“Genel başkan tutuklanır mı, belediye başkanı ifadeye çağrılır mı, gazeteci gazete önünden alınır mı?” gibi söylemler, hukukun üstünlüğünü gölgeleme çabasıdır.
Oysa gerçek çok basit:
Hukuk devleti, kurallar çerçevesinde işler ve kimse yasal sürecin üstünde değildir.
Şunu sormak gerek:
Birileri sizin özel hayatınıza dair konuşmaları kayda alsa, bunları sosyal medyada yayıp dedikodunuzu yapsa, savcılığa başvurmaz mısınız?
Ve savcılık bu durumu “suç değildir” diyerek geri çevirse, bunu kabullenir misiniz?
İşte burada mesele, kişisel hakların ve özel hayatın korunmasıdır.
Bugün benzer şekilde devletin sırları, güvenliği veya yargı süreçleri söz konusu olduğunda da hukuk aynı prensiple işlemelidir.
Hukuk, kimsenin popülist söylemlerine göre şekillenmez.
Adalet, ne zaman ve nasıl hareket edeceğini bilir.
Adliye, birilerinin miting alanı değildir; orada devleti ve güvenlik güçlerini hedef almak, yargıyı baskı altına almaya çalışmak kabul edilemez.
Ve unutulmamalıdır ki, hukuk ihlal edildiğinde, gereği yapılır.
Hukuk önünde herkes eşittir ve özgürlükler hiçbir zaman hukukun üstünde değildir.
———————————————————–
Başkalarının Planlarında Harcanan Gençlik
Geçmişte olduğu gibi bugün de Türkiye, çeşitli ideolojik söylemler üzerinden bölünmeye ve yönlendirilmeye çalışılıyor. Dün İslam’ı kullanarak devlete ve topluma sızmaya çalışan yapılar vardı; bugün ise Atatürkçülük ve Milliyetçilik gibi güçlü kavramlar üzerinden benzer bir operasyon yürütülüyor. Ne yazık ki bu senaryo, geçmişte olduğu gibi yine gençlerin hayatlarını hedef alıyor.
1970’li yıllarda gençler, sağ-sol kavgasına sürüklenerek sokaklarda birbirlerine düşman edildi. Milyonlarcası hayatını kaybetti, hapishanelerde yıllarını çürüttü. O gün o gençleri kimin kışkırttığı, kimin silahlandırdığı ve kimin bundan faydalandığı soruları hâlâ tam olarak cevaplanmış değil. Ancak ortada inkâr edilemez bir gerçek var: Başkalarının planlarını gerçekleştirmek için idealist gençler harcandı.
Bugün de benzer bir süreç işliyor. Farklı isimler, farklı sloganlar, farklı bayraklar altında aynı güçler, aynı yöntemi uyguluyor. Gençleri kışkırtıyor, öfkeyi büyütüyor, kutuplaşmayı körüklüyorlar. Amaç hep aynı: Kendi çıkarlarını korumak, kendi düzenlerini sürdürmek.
Bu oyunu görmek zorundayız. Tarihin tekerrür etmesine izin vermemeliyiz. Geçmişin acılarını hatırlayarak, gençleri sokak kavgalarına, ideolojik tuzaklara, boşuna harcanacak hayallere sürükleyenlere karşı uyanık olmalıyız. Çünkü bu ülkenin en büyük kaynağı ne petrol ne de madenlerdir; en büyük serveti bilinçli, üreten ve düşünen gençleridir. Ve bu serveti, başkalarının planlarına kurban vermemeliyiz.